Stefan Zweig- Satranç
Merhaba,
Bugün Zweig'in en meşhur ve en beğenilen kitabı olduğu söylenen satrancı ele alacağız. Baştan belirtmem ne kadar doğru olacak bilmiyorum ama benim en beğendiğim Zweig kitabı diyemem. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu -bloğumda onunla ilgili bir yazı okuyabilirsiniz- şuanlık favorimdir. Bloğumda ki yazıda da belirttiğim gibi Zweig Bilinmeyen bir kadının mektubu adlı eserinde yazar gerçekten kendisi mi? diye sorduracak cinsten kadınsı bir bakış açısıyla yazmış. Bu bir erkek için Zweig gibi bir dünyada yaşamış erkek için daha zor olmalı. Zoru başarmak mükemmel olmalı.
Neyse... Konumuz satranç. Herkesin bayıldığı kitabımız. Karamsarlık... Başka bir yazımda ele almayı düşündüğüm Albert Camus'un yabancısının yanına yaklaşamayacak bir kitap ama okuyan okuyucular böyle nitelendiriyor. Peyami Safa'nın dokuzuncu hariciye koğuşu dahi beni daha çok etkilemiştir. Bunun sebebi şuan ele alacağımız konuyla ilgili sanırım. Buram buram ırkçılık kokan bir kitap. Ben böyle nitelendiriyorum. O günün Tenten, Drakula kitaplarındaki Balkan ırkçılığı Zweig'in satranç kitabında, soğuk, insani hiçbir özelliği olmayan bir 'Balkan' insanına yüklenmiştir. Övülen kısım Avusturyalı Hitler zulmü görmüş bir karakterimizdir. Yalnız kalışını anlatışı, Hitler'i sevmememiz için bir sebep -Hitlerin kavgam kitabını da bir ara değerlendirmek isterim- ama Balkan coğrafyasına ve insanına yapılan ırkçılığı alttan alta anlamak zordur. Bunun için iyi bir tarih bilginizin olması lazım. Balkanlaşmak, kavramının tarihçesini bilmeniz gerekir. Buda farklı kitap türlerinin dışına çıkmaktan öte akademik ilgiye girer.
Kitabı sadece yermek için ele almadım. Farklı bir bakış açısı içindi bu söylemler. Çünkü kitabın en iyi yönü Avusturyalı zeki karakterimiz o dönemin işkence yöntemlerinin insana neler yapabileceğini en iyi şekilde gözler önüne seriyor. Bunu Zweigden başkası her kesime aktarma imkanı bulamazdı. Bu kadar net gerçekleri bilmek satrancı okuyan herkesin aklına şunu getirmeli bence
Zweig'in son kitabı olmasına şaşmalı mıyız?
Acı ve ıstırabı nasıl hissediyorsa... Umudunu yitirmiş yazar son kez o umutsuzluğu ele alıyor. 61 yaşına kadar onun gibi bir karamsara hayat nasıldır? düşünmesi dahi çıkılmaz bir çaresizliğe sürüklüyor. Sanırım o da çaresizliğinden çıkamadığı için dayanamadığı yerde yaşamını sonlandırdı. Kısaca Satranca baktığımızda okunması gereken ama okurken altında yatanları gözden kaçırmamak gereken bir eser.
Tanıtım Bülteni;
Bugün Zweig'in en meşhur ve en beğenilen kitabı olduğu söylenen satrancı ele alacağız. Baştan belirtmem ne kadar doğru olacak bilmiyorum ama benim en beğendiğim Zweig kitabı diyemem. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu -bloğumda onunla ilgili bir yazı okuyabilirsiniz- şuanlık favorimdir. Bloğumda ki yazıda da belirttiğim gibi Zweig Bilinmeyen bir kadının mektubu adlı eserinde yazar gerçekten kendisi mi? diye sorduracak cinsten kadınsı bir bakış açısıyla yazmış. Bu bir erkek için Zweig gibi bir dünyada yaşamış erkek için daha zor olmalı. Zoru başarmak mükemmel olmalı.
Neyse... Konumuz satranç. Herkesin bayıldığı kitabımız. Karamsarlık... Başka bir yazımda ele almayı düşündüğüm Albert Camus'un yabancısının yanına yaklaşamayacak bir kitap ama okuyan okuyucular böyle nitelendiriyor. Peyami Safa'nın dokuzuncu hariciye koğuşu dahi beni daha çok etkilemiştir. Bunun sebebi şuan ele alacağımız konuyla ilgili sanırım. Buram buram ırkçılık kokan bir kitap. Ben böyle nitelendiriyorum. O günün Tenten, Drakula kitaplarındaki Balkan ırkçılığı Zweig'in satranç kitabında, soğuk, insani hiçbir özelliği olmayan bir 'Balkan' insanına yüklenmiştir. Övülen kısım Avusturyalı Hitler zulmü görmüş bir karakterimizdir. Yalnız kalışını anlatışı, Hitler'i sevmememiz için bir sebep -Hitlerin kavgam kitabını da bir ara değerlendirmek isterim- ama Balkan coğrafyasına ve insanına yapılan ırkçılığı alttan alta anlamak zordur. Bunun için iyi bir tarih bilginizin olması lazım. Balkanlaşmak, kavramının tarihçesini bilmeniz gerekir. Buda farklı kitap türlerinin dışına çıkmaktan öte akademik ilgiye girer.
Kitabı sadece yermek için ele almadım. Farklı bir bakış açısı içindi bu söylemler. Çünkü kitabın en iyi yönü Avusturyalı zeki karakterimiz o dönemin işkence yöntemlerinin insana neler yapabileceğini en iyi şekilde gözler önüne seriyor. Bunu Zweigden başkası her kesime aktarma imkanı bulamazdı. Bu kadar net gerçekleri bilmek satrancı okuyan herkesin aklına şunu getirmeli bence
Zweig'in son kitabı olmasına şaşmalı mıyız?
Acı ve ıstırabı nasıl hissediyorsa... Umudunu yitirmiş yazar son kez o umutsuzluğu ele alıyor. 61 yaşına kadar onun gibi bir karamsara hayat nasıldır? düşünmesi dahi çıkılmaz bir çaresizliğe sürüklüyor. Sanırım o da çaresizliğinden çıkamadığı için dayanamadığı yerde yaşamını sonlandırdı. Kısaca Satranca baktığımızda okunması gereken ama okurken altında yatanları gözden kaçırmamak gereken bir eser.
Tanıtım Bülteni;
Stefan Zweig, çok geniş bir psikoloji birikimini eserlerinde bütünüyle kullanmış ender yazarlardandır. Onun dünya edebiyatında bir biyografi yazarı olarak kazandığı haklı ünün temelinde de bu özelliği, yani yazarlığının yanı sıra çok usta bir psikolog olması yatar.
Satranç, Zweig'ın psikolojik birikimini bütünüyle devreye soktuğu bir öyküdür ve bu öykünün baş kişileri, tamamen yazarın biyografilerinde ele aldığı kişileri işleyiş biçimiyle sergilenmiştir.
Zweig ölümünden hemen önce tamamladığı birkaç düzyazı metinden biri olan Satranç'ı kaleme aldığı sırada, karısı Lotte Zweig ile birlikte göç ettiği Brezilya'da yaşamaktaydı. Satranç'ta da, olay yeri olarak New York'dan Buenos Aires'e gitmekte olan bir yolcu gemisini seçmiştir. Bu gemide tamamen rastlantı sonucu karşılaşan üç kişi: yeni dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic, sıradan bir satranç oyuncusu olan anlatıcı ve bir zamanlar çok usta bir satranç oyuncusu olan, ama hayli zamandır satrançtan uzak kalmış bulunan Dr. B., öykünün aktörleridir.
İlk Baskı Yılı : 2012
Sayfa Sayısı : 77
Dil : Türkçe
Yorumlar
Yorum Gönder