Yüzyıllardır Yas Tutan Cami 'Zal Mahmut Paşa Cami'

 Uzun bir aradan sonra merhaba

Ne yazacağıma karar vermek yazmamdan daha zor olduğu için uzun süre ortalıktan kayboluyorum. Bugün muhteşem bir konu ile geldim. Yıllardır önünden geçtiğim ama içine girmek için niyetim olmayan bir camiden bahsedeceğim. Yanlış anlaşılmasın camiye gidip gitmemek değil mesele dışarıdan 'waow' diyerek geçerdim ama asla içine girip bakayım demezdim. Ne zamana kadar? Fransız bir arkadaşım bana camiyi sorana kadar. Ne kadar güzel, manzarasının, konumunun mükemmelliğini anlatırken 'Hikayesi nedir? Kim yaptırmış?' gibi sorular sorunca öylece kaldım. Çünkü bunu hiç merak edip bakmamıştım. Şöyle küçük bir not belirteyim Caminin iki girişi var ve iki girişinde de kitabe yok. Bilmediğimi ama en kısa sürede caminin  tarihçesini öğrenip ona anlatacağımı söyledim. Öylede yaptım. Bu güzel caminin enteresan hikayesine gelelim. Öncelikle caminin tarihçesine bakalım.

Defterdar Caddesi ile Zal Paşa Caddesi arasında olup her iki caddeye açılan kitabesiz avlu kapıları vardır. Öyle bir konumda yer alıyor ki çevresi dahi tarih fışkırıyor. Defterdar Caddesine açılan kapının sol tarafında, Mihrişah Sultan Türbesi, mektebi ve sebili, sağ tarafında ise, 998 (1589) tarihli çeşme ve biraz ileride de, Tecvid Yazarı Karabaş Ahmet Efendi (Pîr Ahmet Edirnevî)nin türbesi vardır. Zal Paşa Caddesine açılan kapının karşısında ise Silâhî Mehmed Bey'in enteresan mescidi bulunmaktadır. Bunlar sadece bir kısmı en yakınlarını sıraladım. Konumunun güzelliği yanı sıra ünlü bir camidir. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu camiden bahseder.

"Camilerin en güzeli Zal Paşa Camidir ki irem bağı içinde iki tarafı yol ve pek parlaktır. Osmanlı ülkesinde olan vezir camileri içinde bundan nurlusu yoktur. 366 cam billur ile süslüdür... Minberi, mihrabı, müezzin mahfelleri ince sütunlarını Sinop kalasındaki minberden başkasında görmedim..."

Böyle bahsetmesi normal. Cami Mimar Sinan'ın eseri, bulunduğu yer feshane karşısı, Haliç manzaralı... Daha ne olsun. Derken biraz derine inmemiz gerekiyor. Camiyi yaptıranları ise Hadika (gazete) yazarı şöyle açıklıyor.

 ''Banisi Sultan Süleyman'ın silahdarlığından üç tuğ ile çırağ ve damad-ı şehriyari olan Mahmud Paşa ile eşi Şah Sultan'dır. Bunların ikisi dahi bir türbede medfunlardır. Camii şerifte mahfel dahi vardır lakin fevkani değildir. Önünde medrese ve meydanında şadırvan vardır. Camii şerif bir taraftan fevkani ve diğer taraftan ise tahtanidir. Ve türbesi karşısında bir medresesi dahi vardır...

Cami, bir çok defa tamir olunduğundan başka 1240 senesi Ramazan-ı şerifi sonlarında (mayıs 1825) Sultan II. Mahmud dahi harab olduğunu duyduğu zaman tamirine başlanmasını emr etmiştir. Vakfından cami ve türbe tamamen tamir olundu ve mahfel-i hümâyuna bir de hela yaptırıldı."

İşte burada önemli olan kişi Kanuninin veziri Zal Mahmut Paşa... Bu muhteşem camiyi yaptıran Paşa bir ah almıştı ki caminin yaptırıldıktan sonra tam 5 yıl cemaati olmamış. O kişi hepimizin tanıdığı tarihe hem döneminin hem sonraki dönemlerde bir ah olarak düşen bir idam olayı. Şehzade Mustafa...

Zal Mahmut Paşa, Kanuni Sultan Süleyman’ın büyük oğlu Şehzade Mustafa’nın öldürülmesinde önemli rol oynadı. Tarihçilerin ve o dönemin kaynaklarının anlatımlarına göre; “Kanuni Sultan Süleyman, oğlu Şehzade Mustafa’yı çadırında kabul edeceğini haber verdi. Şehzade Mustafa uzun süredir görüşmediği babasının huzuruna çıkmak ümidiyle girdiği çadırda, yedi dilsiz celladın saldırısına uğradı. Kendisini boğmak için üzerine saldıran cellatlara karşı koyan Şehzade Mustafa, bir taraftan da babasını yardıma çağırdı. Zal Mahmut Ağa, Şehzade Mustafa’nın dilsizler tarafından boynuna kement atılarak boğulmasına yardım etti. Kanuni Sultan Süleyman’ın ardından tahta çıkan 2. Selim, Zal Mahmut Ağa’yı hizmetinin karşılığı olarak paşalığa yükseltti, vezirliğe getirdi. 1580 yılında 50 yaşındayken hayatını kaybeden Zal Mahmut Paşa, aynı yıl vefat eden eşi Şah Sultan ile birlikte inşa ettirdiği külliyeye defnedildi. Paylaştığım fotoğraflarda göreceksiniz türbesi dahi insanı büyülüyor. İşte Şehzade Mustafa’yı çok seven İstanbul halkı, Zal Mahmut Paşa’nın camiyi yaptırmasına rağmen camide uzun yıllar namaz kılmadı. Aslında Mustafa'yı tek İstanbul halkı sevmezdi. Kaynaklara baktığımızda, askerler, Anadolu halkıda Şehzade Mustafa'yı sever tahta çıkması için destekliyormuş. Hürrem'in gerçek korkusu buradan gelir. Oğullarının tahta çıkamayacağını anlaması Mustafa'nın büyük oğlan olmasının yanı sıra halkın, yönetici, askeri sınıfın sevgisinde onu geleceğin Padişahı olarak gördüğünde dank eder diyebiliriz kaba bir tabirle. Caminin banisi konumundaki Zal Mahmud Paşa’nın 1553’te boğdurulan Şehzade Mustafa’nın katlindeki dahlinden ötürü kamuoyunda duyulan derin üzüntü babasını da etkilemiş ve “Sen ki Mustafa’nın katilisin, o caminin kapısından adımımı atmam. Dilerim ki camin olsun ama cemaatin asla olmasın” diye beddua etmiş. 

Bu beddua bir insan ve özellikle ölümden sonra sevap defterinin kapanmaması için emek harcamış biri için büyük bir beddua. Sanırım Şehzade Mustafa'nın ahı, babanın bedduası, halkın sevgisi, yönetici kısmın her şeyin farkında olması, askeri kesimin inadı bu camiyi vurmuş. Dile kolay ilk beş yıl cemaati olmamış. Günümüzde dahi önünden geçersiniz ama içeri gireyim şu büyüleyici camiyi göreyim demek pek azının aklına gelir. Bu camiyi ve derinlemesine inip olayları ilk araştırdığımda, araştırmamın sonuna geldiğinde durup düşündüm. Uzun uzun düşündüm. Sana verilen bir emri bile uygulamak hem senin hem senin eşinin hem senin ibadet için yaptırdığın camiyi bile etkiliyor. Burada sadece cami değil iki medresenin olduğunu hatırlatmak isterim. Kelebek etkisi, kul hakkı ne denirse densin tek bildiğim insan üzen mutlu olmuyor...

Diğer bir konuda görüşmek üzere.






















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Yaşam Hikayesi: Yolların Başlangıcı-Amin Maalouf

Amy Plum: Benim İçin Öl Serisi